Deli Dumrul, Osman Gazi veya “Ölüm kadar Kesin Bir Gerçek: Vergi”

(Mübalağa sanatını seven millet ve devlet olarak bir çok konuda olduğu gibi “ölüm kadar kesin bir gerçek” olan vergi olayında da bir minimal raeliteyi, maksimum düzeyde idealize ederek “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” şeklinde vergi dairelerinin duvarlarını süsleyen, kerameti kendinden menkul bir özdeyiş (!) haline getirmişiz. Vergi, “ölüm kadar kesin bir gerçek” olsa da herkes “başkasının ölümü” kadar kendisinden uzak olmasını ister. Bu itibarladır ki “ben vergisini ödeyen bir vatandaşım” sözünün medeni dünyada ciddi bir ağırlığı olsa da bu söz ülkemizde henüz özgül ağırlığına kavuşmamıştır. Yazı ilk kez HUKAB Dergisinin Ekim-Aralık 2013 tarihli sayısında yayınlanmış ve güncelliğini korumaktadır.)

Burada vergi gerçeğini tartışacak değiliz. Verginin tartışılması demek, devletin varlığını tartışmak demektir. Anayasa Mahkemesi’nin de kararlarında belirttiği gibi vergi, çağdaş toplum düzeninde, diğer kişilere verilmeyip sadece devlete verilen üç temel yetkiden biridir (diğer ikisi, zor kullanma ve para basma yetkisidir).1 Sosyolojik olarak, en azından şimdilik, vergi vermek, dil, din, tarih (kader) birliği gibi millet-ulus olmanın zorunlu unsurlarından biri değildir. Türkiye’de Vergi dairelerinin cephesini süsleyen ama kime ait olduğunu belirtilmeyen bu özdeyiş vardır: “İradesi ile kendini vergilendiren halk, millettir.” Vergi’yi “halk” ve giderek “millet”le ilişkilendiren bu özdeyişin “literatür”de yeri olmasa da2 vergi vermek; uygar, sorumluluk sahibi, bilinçli vatandaş olmanın ölçüsüdür.

Vergi Kanunların “Ruhu” Vardır

Anayasa’nın 13. maddesi dışında3 bilebildiğim kadarıyla bugün için pozitif hukukumuzda “Kanunların Ruhu”ndan söz eden tek yasa 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’dur. Anılan Kanun’un “Vergi Kanunlarının Uygulanması ve İspat” başlıklı 3/A maddesinin 2. fıkrasına göre  “Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder.”4 Vergi kanunları ifadesiyle sadece VUK değil, Gelir Vergisi, Katma Değer Vergisi ve Kurumlar Vergisi de kastedilmiştir. Bilemiyorum, bu kadar karmaşık ve teknik yasaların ruhundan bahsetmek ne kadar doğrudur. 1.1.1961 tarihinden beri yürürlükte bulunan 213 sayılı VUK, çıkarıldığı tarihten günümüze kadar tespit edebildim kadarıyla 55 kez Kanunla, 5 kez KHK ile olmak üzere toplam 60 kez değiştirilmiştir. Bunun dışında Kanunun çeşitli maddelerindeki oran ve miktarlarda (Bakanlar Kurulu Kararı ve Bakanlık Tebliğleri ile) yapılan değişiklik sayısı 49’dur. Toplam 417 madde olan Kanun’un ayrıca, 22 mükerrer maddesi, 29 geçici maddesi, 13 ek geçici maddesi mevcuttur.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra 4.1.1961 tarihinde Milli Birlik Komitesi Genel Kurul Toplantısında görüşülerek kabul edilen 417 maddelik 213 sayılı VUK’nun evlere şenlik meclis görüşme tutanaklarının tamamı 12 sayfadır. Suphi Gürsoytrak’ın “Maliye Bakanını çağıralım, gelip izahat versin” önerisine karşılık, Kamil Karavelioğlu “Vekilin bu hususta görüşü alınmıştır, gelmesine lüzum yoktur” cevabını vermekte, Bakanın gelmesinin zaruri olduğu belirtilince de Muzaffer Yurdakuler “Biliyorsunuz Amerika’dan yeni geldi, bütçe üzerinde çalışıyor, vaktini almasak iyi olur” demektedir!.. Ve 417 maddelik tasarı üçer üçer, beşer beşer, onar onar madde halinde görüşülüp kabul edilmiştir.5
Görüldüğü gibi yarım yüzyılı aşkın süredir yürürlükte bulunan Kanun, yüzü aşkın değişiklikle “obezleşerek” “gayrımenkul” hale gelmiş ve kendisini taşıyamaz olmuştur. Kanun’un, varsayılsa bile artık ne sistematiğinden, ne felsefesinden ne de RUH’undan eser kalmamıştır. Ancak Yargıtay bile, ceza hukuku ilkeleri ile izah edemediği konuda deyim yerindeyse bu ruhu çağırmış ve kararına dayanak yapmıştır.6

“Vergilendirilmiş Kazanç Kutsaldır (!)”

VUK’nun 9. maddesinin 2. fıkrasına göre “vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.” Buna göre, kazanç sağlanan işin yasalarla yasaklanmış olması, suç teşkil etmesi, vergi sorumluluğunu kaldırmamakta ve yasadışı kazancın vergilendirilmesine engel olmamaktadır. Örneğin tefecilik suç olsa da bu şekilde elde edilen kazancın vergilendirilmesine engel değildir. Ancak mübalağa sanatını seven bir millet olarak bu minimal raeliteyi, maksimum düzeyde idealize ederek “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” şeklinde vergi dairelerinin duvarlarını süsleyen, kerameti kendinden menkul bir özdeyiş (!) haline getirmişiz. Ancak vergilendirilen her kazanca kutsallık atfetmek, uyuşturucu, silah, insan ticareti, tefecilik gibi suçlar ve her türlü yolsuzluktan elde edilen kara parayı “aklamanın” ötesinde kutsallık payesi vererek yüceltmek, göklere çıkarmak anlamına gelmez mi? Kastedilen bu olmasa da her türlü ekonomik ve sosyal sıkıntılara rağmen vergisini ödemekten geri kalmayan dürüst vatandaş nezdinde böyle bir algı oluşmaz mı? İşte, algının olgunun önüne geçtiği durum tam da budur.

“Hayatta, Vergi ve Ölümden Başka Kesin Bir Şey Yoktur”

Bir yazar (Jack OCHS), verginin ölüm kadar kesin bir gerçek olduğunu şu şekilde ifade etmiştir: “There is nothing in life which is certain expect dead and taxes” (Hayatta, vergi ve ölümden başka kesin bir şey yoktur.)7 Bazılarına abartılı gelebilir ama verginin ölüme benzetilmesini ben çok isabetli buluyor, sizlere “teşbihte hata olmaz” atasözünü hatırlatarak devam etmek istiyorum.
Her bebek ağlayarak dünyaya gelse de normal şartlarda hiç kimse dünyaya gelişine, doğumuna üzülmez. Bir işe veya memuriyete girmek, alış-veriş yapmak, yüklü bir mirasa sahip olmak, kara, hava, deniz taşıtlarına, taşınmaz malvarlıklarına sahip olmak, piyangodan-lotodan ikramiye kazanmak da üzüntü verici değil, aksine çok kimsenin isteğidir ve bunların her biri vergiyi doğuran olaydır. Aynı şekilde hepimiz rahat ve konforlu bir hayat sürmek için yol, su, elektrik, telefon, otoyollar, köprüler, barajlar, limanlar, haberleşme araçları isteriz. Bütün bunlar için de para gerektiği konusunda hemfikiriz. Demek ki sağlıklı, huzurlu ve konforlu yaşamanın bir bedeli vardır. İşte bu bedele “vergi” diyoruz. Görüldüğü gibi doğup yaşamak nasıl herkesin arzusu, ölüm ise istenmese de kaçınılmaz sondur; aynı şekilde vergiyi doğuran olayların gerçekleşmesi ve vergi gerektiren işlerin yapılması da herkesin arzusu olmasına rağmen, ölüm kadar kesin olan “vergi” gerçeğine mesafeli duruyoruz.
“Efendim, benim devletten hiçbir beklentim yoktur. Refah ve konfor istemiyorum. Bana bir lokma bir hırka yeter. Alır başımı giderim dağlara, bir mağarada, ormanda Manisa Tarzanı gibi yaşarım. Kimse de benden vergi mergi istemesin” mi diyorsunuz? Diyemezsiniz. Çünkü;
-Manisa Tarzanı gibi rahat ve huzurlu yaşanacak dağlar ve ormanlar kaldı mı ki?
-Manisa Tarzanı gibi mütevazı ve tabiat sever insan var mı ki?
-Sizin gibi on kişi peşinize düşüp gelse, aynı düşüncenizi koruyup, huzurlu ve mutlu olabilecek misiniz? …
Vergi, devlet idaresi için olmazsa olmaz bir gereklilik ise neden bizden uzak olsun istiyoruz? İşte burada insan psikolojisi devreye girmektedir. Nasıl ki insan, “başkasının ölümü”nü8 doğal ve sıradan karşılasa da kendisi ve sevdiklerinin ölümünü düşünemez, kabullenemez, bunu bir felaket ve yıkım olarak görür. Vergiye bakışı da buna benzer. Varlığını, gerekliliğini, kaçınılmaz bir gerçek olduğunu kabul eder ancak kendisinden uzak olmasını ister. İşte asıl mesele budur. İnsanlar bu tezadı, psikolojik eşiği aştıktan sonra her şey çok daha farklı olacaktır.
Tabii burada en büyük görev devlete düşmektedir. Sakın kimse “vergide eşitlik, genellik, yasallık, adalet”ten söz etmesin. Yazılanlara değil, olanlara baktığımızda ne görüyoruz?
Buraya kadar anlatılanlar, yazarın verginin ölüm kadar kaçınılmaz ve kesin bir gerçek olduğuna dair sözünün daha iyi anlaşılması içindi. Şimdi de verginin, vergi ödemenin, ölüm olmadığı, bilakis fert ve devlet olarak belli standartlarda yaşamak için gerekli olduğu, insanları yaşamaya pişman eden, isyan ettiren şeyin, ölçüsüz, haksız, yasal olmayan, yasal olsa da adil olmayan vergiler olduğunu kıssadan hisse dağıtarak anlatmaya çalışacağız.

Deli Dumrul – Osman Gazi

Bilenler bilir, Dede Korkut masallarındaki Deli Dumrul’u… Hani susuz derenin üzerine kurduğu köprüden “geçenden beş akçe, geçmeyenden döve döve on akçe” alan başına buyruk ve zorba masal kahramanı!.. Deli Dumrul’un, haksız olarak, hiçbir yetkiye dayanmadan, keyfi ve orantısız bir şekilde alması itibariyle, aldığı para “vergi” değil, haraçtı.
Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu olan Osman Gazi zamanında yaşandığı kabul edilen bir olay ise vergi konusunda günümüzde de geçerliliğini koruyan ilkeler içermektedir. Pazarda malını satmaya gelen birisi “Baç” denilen bir çeşit pazaryeri vergisini ödemek istemeyince mesele Osman Gazi’ye kadar intikal eder. Osman Gazi adamlarına kızgınlıkla sorar: “Bir kimsenin kazancı neden başkasının olur? Tanrı buyruğu mudur? Yoksa kendinizin mi?” Görevliler de “Töredir Han’ım, ezelden kalmıştır. Pazarı bekleyenlere bir nesnecik verilmesi adettir” diye açıklamada bulunurlar. Bunun üzerine: “Madem öyle, pazara yük getirip satan iki akçe versin, satamayandan bir şey alınmasın” der.9 Şeyhi olan Edebali’den “insanı yaşat ki devlet yaşasın” öğüdünü alan Osman Gazi, Deli Dumrul gibi hareket etseydi, kurucusu olduğu devlet 6 asır yaşar mıydı? Atatürk’ün, “Adalet mülkün (devletin) temelidir” özdeyişini her fırsatta tekrar ederiz ama gereğini yapıyor muyuz?

Dışarıdaki Tilkiler, Kümesteki Kazlar

Türkiye genelinde yüzde 9.4 oranı ile AB ortalamasının altında olsa da bazı illerimizde, kaçak elektrik kullanım oranı % 70’in üzerindedir!..10 Bununla nasıl mücadele ediliyor? Kaçak elektrik bedelini, elektrik hırsızlarından alamayınca, onu da abonelerden alarak?!.. (Tam da DIŞARIDAKİ TİLKİLER, KÜMESTEKİ KAZLAR örneği…) Bu mudur suç ve cezaların kanuniliği ve şahsiliği ilkesi? Ne oldu… Deli Dumrul’u sevmeye başladık galiba… Durun, daha çok seveceksiniz. Her elektrik abonesinden TRT için para toplamak yasal mıdır?.. Yasal bir kılıfı olsa da hukuk ve adaletle bağdaşıyor mu? İnsanların vergiye bakışındaki tezadı, psikolojik eşiği aşmasına böyle mi yardımcı olacağız? Robert Bosch’dan önce devletin demesi gerekmez mi: “İtibar kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim.” Ahmet Haşim bile “parasız itibarı anlamayan nesle aşina değiliz” dememişti. (Üstad, ‘melâli anlamayan nesle aşina değiliz’ demişti ki, konumuz bu değil.) Dolayısıyla biz, itibarın, gücün paraya endekslendiği bir dünyaya gözlerini açan nesillerin “parasız itibar nasıl mümkün olur?” sorusuna hazırlıklı olmalıyız.
Peki devleti yaşatan, yaşatacak olan bizler ne yapıyoruz. Vergi kaçıranları “hırsız, vatan haini, kurnaz, ahlâksız ve işini bilen” olarak tanımlayan11 mükelleflerin olduğu bir ülkede (2012 yılında);
Elli milyon civarında seçmen ve çalışabilir nüfus olmasına rağmen, beyanname ile gelir vergisi ödeyen faal mükellef sayısının (kira geliri için beyanname verenler hariç, H.U) Mayıs 2012 itibariyle 1 milyon 741 bin olması normal midir?12
2012 yılında tahsil edilen vergilerin toplamı, 277 milyar 677 milyon lira.
3 milyon 800 bini aşkın gelir vergisi mükellefi, Türkiye’de 2012 yılında toplanan vergilerin, yüzde 1.76’sı kadar gelir vergisi ödemiş. 2012 yılında beyanname veren gerçek usuldeki (lokantacı, konfeksiyoncu, bakkal, mobilyacı, ayakkabıcı … gibi) gelir vergisi mükelleflerinin, vergi düştükten sonraki aylık ortalama geliri 292 ilâ 472 TL arasında imiş… Görüldüğü gibi, hepsi de asgari ücretin çok altında gelirle geçiniyormuş… Yıllık beyanname verenlerdeki vergi kayıp ve kaçağı önlenemeyince, doğrudan vergi toplanamıyor. Bunun yerine, akaryakıt, cep telefonu, sigara, içki, motorlu taşıtlar, vatandaşın ekmeğinden, suyundan, kahvaltısından etinden, sütünden, fasulyesinden, doktorundan, ilacından, kefen bezinden, defterinden, kitabından, kıyafetinden vs. KDV, ÖTV, Özel İletişim Vergisi adı altında, dolaylı vergi toplanıyor. İşte Türkiye’de yıllardır seyredilen dolaylı vergi trajedisi bu! Dolaylı vergilerin, toplam vergi gelirlerine oranında, AB ortalaması yüzde 35, Türkiye’de ise yüzde 68.13
Bir başka açıdan, gecikme faizi dahil tahakkuk eden vergi, resim, harçların % 3’ü tahsil edilebilmiş, tahakkuk eden yargı para cezasının sadece % 0,7’si ödenmiş, trafik para cezasının % 24’ü ödenmiş, kesinleşen vergi cezalarının % 2’si tahsil edilebilmiş, yargı harçlarının % 50’si, Motorlu Taşıtlar Vergisinin % 71,7’si, beyana dayalı Gelir Vergisinin %48’i, Kurumlar Vergisinin %25,8’i, KDV’nin % 63,6’sı ödenmiştir.14

Çocuklarımızın Geleceğini Çalmak

Vergi kaçakçılığı da yolsuzluğun önemli türlerinden biridir. Bir ülkedeki yolsuzluk ile yoksulluk birbirine paralel olup birinin olduğu yerde diğeri de o oranda mevcuttur. Bu anlamda hangisinin sebep, hangisinin sonuç olduğunun önemi yoktur. Unutulmamalıdır ki yolsuzluk göreceli ve geçici olarak maddi bir kazanç sağlasa da insanı insan yapan (onur, şeref, itibar gibi) değerleri kaybettirir. Bu açıdan önemle bilinmelidir ki yolsuzluk geleceği kurtarmak olmadığı gibi bilakis çocuklarımızın geleceğini çalmaktır. Siyasi rant (popülizm) uğruna olur olmaz, gerekli gereksiz çıkarılan “vergi afları” da, vergi kaçakçılığı da yolsuzluğun birer çeşididir.
“Ben vergisini ödeyen bir vatandaşım” sözünün medeni dünyada önemli bir etkisi ve ağırlığı vardır ancak ülkemizde henüz özgül ağırlığına kavuşmamıştır. Bu ifadenin beylik bir söz olmaktan öte gerçek değerine kavuşması için, devlete de vatandaşa da büyük görev düşmektedir.
Sonuç olarak, devletin, “İradesi ile kendini vergilendiren halk, millettir”, “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” türünden özdeyişler (!), sloganlar üretmekten, her seferinde artık bu son denilmesine rağmen sık sık “vergi barışı” “tahsilatın hızlandırılması” gibi usturuplu isimlerle vergi kaçakçıları ve vergi borçlularının vergi ve cezalarına af getiren yasalar çıkararak,15 vergi kaçakçılarına prim vermekten, dahası vergi ödememeyi aklından bile geçirmeyen vatandaşları vergi ödememeye sevketmekten veya vergisini zamanında ödediğine pişman etmekten, velhasıl DIŞARIDAKİ TİLKİLER’in peşine düşmek yerine KÜMESTEKİ KAZ’ları yolmaya devam etmekten vazgeçmesi; halkın da, günümüzde istense de Robinson veya Manisa Tarzanı gibi yaşanamayacağını, verginin, kamu giderlerini karşılamak üzere, herkesin mali gücüne göre ödemekle yükümlü olduğu bir vatandaşlık ödevi (Any. m. 73) ve uygar, sorumluluk sahibi, bilinçli vatandaş olmanın ölçüsü olduğunu bilmesi ve buna göre davranması gerekir.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir