Basın Kanunu’na Göre Dava Açma Sürelerinin Yetersizliği ve Anayasaya Aykırılığı Üzerine Değerlendirmeler

(Makale Terazi Dergisinin Temmuz 2010 sayısında yayınlandıktan sonra Anayasa Mahkemesi ileri sürdüğümüz gerekçelerle 28.04.2011 tarihli, 2011/72 sayılı Karar ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 26. maddesindeki ”iki ay” ibaresini anayasanın 2 ve 36. maddelerine aykırı bularak iptal etmiş, 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun ile 26. maddedeki “iki ay” ibaresi “dört ay”, “dört ay” ibaresi “altı ay” ve maddenin 6. fıkrasında yer alan “iki ayı” ibaresi “dört ayı” şeklinde değiştirilmiştir.)
ÖZET: Bu çalışmada 5187 sayılı Basın Kanununun 26. maddesinde düzenlenen dava açma süreleri, bu sürelerin amacı, gerekliliği, niteliği, sonuçları, önceki Basın Kanunu ve benzer düzenlemelere göre yetersizliği, Anayasal temel bir hak olan hak arama hürriyeti (davacı olarak iddia hakkı) ve TCK’nun 73. maddesindeki şikayet süresi karşısında mevcut dava açma sürelerinin hak arama hürriyetinin “özüne” dokunacak, “ölçülülük” ilkesine aykırı olacak şekilde kısıtlayıcı nitelikte olması ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Muhakeme (yargılama) Engeli, Basın Suçları, Dava Açma Süreleri, İddianamenin Kabulü, İddianamenin İadesi, Şikayet Süresi, Hak Düşürücü Süre, Hak Arama Hürriyeti, Anayasaya Aykırılık.
G i r i ş
Ceza muhakemesi hukukunda soruşturma ve/veya kovuşturma yapılabilmesi için şikayet, izin, karar, mütalaa, uzlaşma veya belli bir sürede davanın açılması gibi şartların varlığı aranabilir. Bunların hepsi muhakeme engelleridir. Bu engellerin varlığına rağmen bir şekilde dava açılsa da yargılamaya devam edilemez.
Bazı özel ceza yasalarında düzenlenen suçlarla ilgili, muhakeme (yargılama) engeli olarak davalarının belli bir sürede açılması zorunluluğu getirilmiştir.26.4.1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun (m. 180)1, 11.11.1983 tarih ve 2954 sayılı Türkiye Radyo Ve Televizyon Kanunu (m. 28)2, 9.6.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanunu (m. 26) gibi.
Bu çalışmanın konusu basılmış eserler3 yoluyla işlenen veya Basın Kanununda öngörülen diğer suçlarla ilgili4 dava açma süreleri olup ilgisi nedeniyle konuya kısaca Ceza Muhakemesi Kanunundaki kamu davasının açılması, iddianamenin kabulü ve iadesi ile başlanacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi
Yeni Basın Kanununun yürürlüğe girdiği 26.06.2004 tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 163. maddesine göre “Yapılan hazırlık tahkikatı sonunda, toplanan deliller kamu davasının açılmasına yeterli ise Cumhuriyet savcısı mahkemeye bir iddianame vermek suretiyle kamu davasını açar.” Böylece kovuşturma evresini başlatan kamu davasının açılması, mahkemeye verilen iddianame ile gerçekleşmekte, maddedeki “mahkemeye verilen iddianame” ifadesi nedeniyle davanın açılma tarihi, iddianamenin düzenlenme tarihi değil, mahkemeye verildiğinin işareti olan hakim tarafından havale edildiği tarih kabul edilmekteydi.5
CMUK’nun 163. maddesine paralel hükümlere 5271 sayılı CMK’nun 170. maddesinde yer verilmiş ise de 175/1. maddede iddianamenin kabulüyle, kamu davasının açılmış olacağı ve kovuşturma evresinin başlayacağı düzenlenmiştir. Böylece kamu davası, eskiden olduğu gibi iddianamenin mahkemeye verilmesiyle değil, mahkemece iddianamenin kabulüne karar verildiği tarihte açılmış olmaktadır. Mahkeme tarafından, iddianame ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş günlük süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır (CMK. m. 174/3).
CMK ile getirilen yeniliklerden birisi de “İddianamenin İadesi” kurumudur. 25.5.2005 tarih ve 5353 sayılı yasayla değişik CMK’nun 174. maddesine göre “Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; … İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.”6 İlk haline göre 5353 sayılı yasayla 174. madde daha ayrıntılı olarak düzenlenirken değişiklik gerekçesinde “Kamu davasının tek veya zorunlu olduğunda birbirini izleyen oturumlarda ve mümkünse bir günde sonuçlandırılmasını gerçekleştirebilmek amacıyla; iddianamenin, hukuken geçerli ve yeterli delillerin toplanmasından ve dava açma koşullarının gerçekleşmesinden sonra, tüm yönleriyle doğru ve eksiksiz olarak mahkemeye verilmesi gerektiği, yeterli delil bulunmadan veya toplanmadan âdeta delilsiz davanın açılmış olması ve bunun sonucu olarak mahkemenin soruşturma yapmak zorunluluğunda kalacağının anlaşılması halinde iddianamenin iade edileceği” belirtilmiştir.
Basın Kanununa Göre Dava Açma Süreleri
5680 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 9.6.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanununun7 26/1. maddesinde “Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde açılması zorunludur” hükmüne yer verilmesi suretiyle, bu Kanunda öngörülen suçlarla ilgili ceza davalarının belli bir sürede açılması zorunluluğu getirilmiştir.
Kural olarak dava süreleri, basılmış eserlerin Cumhuriyet başsavcılığına teslim edildiği tarihte başlar. Zaten 5187 sayılı Kanunun 10. maddesine göre “Basımcı, bastığı her türlü yayının imzalı iki nüshasını, dağıtım veya yayımın yapıldığı gün, mahallin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmekle yükümlüdür.”8 Teslim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde ise sürenin başlangıç tarihi suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarihtir.9 Ancak bu süreler, TCK’nun dava zamanaşımına ilişkin süreleri aşamayacaktır. Kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda dava açma süreleri, suç için kanunun öngördüğü dava zamanaşımı süresini aşmamak şartıyla, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihten başlar (m. 26/5). Böylece kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlarda ceza kanunundaki genel esaslara uyulmuştur.10
5187 sayılı Basın Kanununun Hükumet Tasarısında dava açma süreleri günlük süreli yayınlar yönünden üç ay, diğer basılmış eserler yönünden altı ay olup Adalet Komisyonunda da bu şekilde kabul edildiği halde Kanunun Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında verilen önerge ile maddenin birinci fıkrasında yer alan “üç ay” ifadesinin “iki ay” olarak, “altı ay” ifadesinin “dört ay” olarak değiştirilmesi teklif edilmiş ve önerge kabul edilerek bu şekilde yasalaşmıştır. Değişiklik önergesinin gerekçesine göre “TRT Kanunu, dava açma süresini altmış günle sınırlı tutmaktadır. Önerilen değişiklikle TRT Kanunu ile Basın Kanunu arasında uyum sağlanmaktadır.”11
Basın Kanununa Göre Dava Açma Sürelerinin Amacı Ve Gerekliliği
Dönmezer, 5680 sayılı Kanunun 35. maddesi için de geçerli olacak şekilde şu değerlendirmede bulunmuştur: “Basın Kanunu, esas itibariyle basın suçlarının yargılanmasında genel usullerin sanık bakımından ortaya koyduğu güvenceyi hiçbir suretle haleldar etmeksizin, hatta o bunu daha da arttırmakla beraber sür’ati sağlayacak, davaların bir an önce kovuşturulmalarının icrası ve hükmün verilmesini sağlayacak bir takım hükümler koymuştur. … 35. maddedeki sürelerin esas gerekçesi sür’ati sağlamaktır.”12
Erman, Özek ise basın suçları nedeniyle açılacak davalar için hak düşürücü sürenin öngörülmesini, “Basın suçları nedeniyle açılacak davaların hak düşümü süresi ile sınırlandırılması, basının verdiği haber nedeniyle uzun süre ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakılmaması ve böylece basın özgürlüğünün güvence altına alınması amacına yönelik” olarak açıklamıştır.13 5187 sayılı Basın Kanununun 26. maddesinin gerekçesinde de hemen hemen aynı tespitlere yer verilmiştir.14
Görüldüğü üzere basın suçları nedeniyle açılacak davalar için öngörülen hak düşürücü süreler temelde iki amaçla açıklanmıştır; basını uzun süre ceza tehdidi altında tutmamak ve bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında sür’ati sağlamak.
Dava Açma Sürelerinin Niteliği ve Sonuçları
Basılmış eserler yoluyla işlenen veya Basın Kanunu kapsamındaki suçlardan dolayı açılacak davalar için 26. maddede öngörülen süreler zamanaşımı süresi değil, madde gerekçeleri, öğreti ve uygulamada açıkça belirtildiği gibi hak düşürücü sürelerdir.15 Bu nedenle zamanaşımı için sözkonusu olan sürenin durması veya kesilmesi kural olarak hak düşürücü süreler yönünden geçerli değildir.16 Bunun istisnası 26. maddenin son fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre kamu davasının açılması izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda17, izin veya karar için gerekli başvurunun yapılmasıyla dava açma süresi durur. Durma süresi iki ayı geçemez. İzin veya karar için ilave olarak tanınan iki aylık süre azami süre olup iki aydan az bir sürede (örneğin 10-15 günde) gerekli izin veya karar alınmışsa, dava açılma süresine bu süre ilave edilecektir.18 Bir başka ifadeyle Basın Kanunun 26. maddesindeki iki veya dört aylık süreler içinde olmak üzere izin veya karar alınması için geçecek azami iki aylık süre boyunca dava açma süresi duracak, izin veya karar verilmesi halinde dava açma süresi kaldığı yerden devam edecektir.
26. maddenin son fıkrasının son cümlesi olan “Bu sınırlama milletvekilleri ile ilgili başvurulara uygulanmaz” ibaresi –ki dava açma süresinin izin veya karar alınması nedeniyle en fazla iki ay duracağına dair kuralın milletvekilleri yönünden geçerli olmadığının ifadesiydi- Adalet Komisyonunda madde metninden çıkarılmıştır.19 Böylece milletvekilleri yönünden basılmış eserler yoluyla işlenen veya Basın Kanunu kapsamındaki suçlardan dolayı TBMM Genel Kurulunda günlük süreli yayınlar yönünden iki, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde dokunulmazlığın kaldırılması kararı alınıp dava açılmazsa- ki özellikle iki aylık sürede bu kararın alınması pek mümkün değildir- hak düşürücü süre gerçekleşecek ve soruşturma veya kovuşturma yapılamayacaktır.
TCK’nun dava zamanaşımına ilişkin 66. maddesinin 7. fıkrasında yazıldığı gibi bazı suçların “yurt dışında işlenmesi hâlinde dava zamanaşımı uygulanmaz” hükmünün de hak düşürücü sürelere etkisi yoktur.20 Öğretide ayrıca “bu sürelerin geçmesi halinde eski hale getirme isteminde bulunulamayacağı, süreli yayının her bir sayısının Cumhuriyet Savcılığına teslim edildiği anda o sayı ile ilgili hak düşümü süresinin başladığı, diğer bir deyişle, müteselsil suç durumunda dahi, her yayın açısından hak düşümü süresinin hesaplanması ve buna göre dava açılması gerektiği” ileri sürülmüştür.21
Basın Kanununa Göre Dava Açma Sürelerinin Yetersizliği
Hemen belirtmeliyiz ki Basın Kanununun 26/1. maddesinde öngörülen iki ve dört aylık süreler yetersizdir. Bu yetersizlik, dünden bugüne Basın Kanununda yapılan değişiklikler ve benzer hüküm içeren Seçimlerin Temel Hükümleri … Hakkında Kanun gözetildiğinde de sözkonusudur; iddianamenin iadesi ve şikayet hakkı ile ilişkilendirildiğinde de sözkonusudur.
Bilindiği gibi 5680 sayılı Basın Kanununun 35. maddesinin değiştirilmeden önceki halinde günlük süreli yayınlar açısından dava açma süresi üç ay, diğer yayınlar açısından ise altı ay olarak kabul edilmişken, öngörülen süreler içinde pek çok suç için dava açılamadığından cezasız kaldığı gerekçesiyle, 10.11.1983 tarih ve 2950 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle günlük süreli yayınlar için süre altı aya, diğer basılmış eserler hakkında bir yıla çıkarılmıştır.22
5680 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 5187 sayılı Basın Kanunu tasarısında dava açma süreleri üç ve altı al iken verilen bir önerge ile “üç ay” ifadesi “iki ay” olarak, “altı ay” ifadesi “dört ay” olarak değiştirilmiş ve bu şekilde yasalaşmıştır. Gerekçesi de “TRT Kanununun, dava açma süresini altmış günle sınırlı tuttuğundan TRT Kanunu ile Basın Kanunu arasında uyum sağlamak olarak açıklanmıştır.23 Oysa uzun yıllar içinde edinilen tecrübe ve görülen ihtiyaç sonucu günlük süreli yayınlar açısından dava açma süreleri altı ay olarak kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Uyum sağlanacak idiyse 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 28. maddesinde öngörülen 60 günlük sürenin arttırılması gerekirdi.
Evet, basını uzun süre ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakmamak ve basın özgürlüğünü güvence altına almak amacıyla açılacak davaların bir süreyle sınırlandırılması gereklidir. Basın yoluyla işlenen suçların takipsiz/yaptırımsız kalması düşünülemeyeceğinden burada korunması gereken iki hukuki yarardan biri diğerine feda edilmeden, dengeli ve ölçülü bir düzenleme yapılabilirdi. Bu gibi suçların genellikle günlük süreli yayınlar yoluyla işlendiği ve CMK ile iddianamenin iadesi kurumuna yer verildiği gözetildiğinde iki aylık dava açma süresinin uygulamada yetersiz kaldığı tartışmasızdır.24
Benzer hüküm içeren 26.4.1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri … Hakkında Kanunun180. maddesinin ilkhalinde seçim suçlarından doğan kamu davasının, seçimin bittiği tarihten itibaren üç ay içinde açılması öngörülmüşken, maddede 1979 tarihinde yapılan değişiklikle bu süre bir yıla, 10.6.1983 tarih ve 2839 SK. ile de iki yıla çıkarılmıştır.25
5187 sayılı Basın Kanununun yürürlüğe girdiği 26.06.2004 tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nda iddianamenin mahkemece kabulüne karar verilmesi ve iddianamenin iadesi sözkonusu olmadığından, dava iddianamenin hakim tarafından havale edildiği tarihte açılmış olmaktaydı. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nun 174. maddesinde ise mahkemeye iddianameyi kabul veya iade için 15 günlük süre tanımıştır. CMK’nun 175/1. maddesinde iddianamenin kabulüyle, kamu davasının açılmış olacağı ve kovuşturma evresinin başlayacağı düzenlenmiştir.
İddianamenin iade edilmesi sonucu26, yeniden düzenlenen iddianamenin 15 günlük süre sonunda kabul edilmesinin asgari bir ayı bulduğu, iade kararına itiraz edilmesi halinde itiraz merciin karar verme süreci de gözetildiğinde özellikle günlük süreli yayınlar için öngörülen iki aylık dava açma süresinin yetersizliği ortadadır. Nitekim uygulamada çok sayıda davanın bu süre aşılarak açıldığı için düşürüldüğü görülmektedir.İki aylık dava açma süresinin yetersizliği sonucu açılan davaların düşürülmesi uygulamada mahkemeler ile Cumhuriyet savcıları arasında hukuksal çekişmelere konu olmuşsa da sorun Yargıtay kararları ile netleşmeye başlamıştır.27,28
Basın Kanundaki Dava Açma Süreleri Hak Arama Hürriyetini Kısıtlayıcı Niteliktedir
TCK’nun 73. maddesinde soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlar için şikayet süresi, fiil ve failin kim olduğunun öğrenildiği günden itibaren altı ay olarak düzenlenmiştir. Basın Kanununun 26/1. maddesindeki iki ve dört aylık dava açma süreleri altı aylık şikayet süresini bertaraf etmese de anlamsız kılmaktadır. Ayrıca kovuşturulması şikayete bağlı olup basın yoluyla da işlenebilen suçlar -örneğin 5237 sayılı TCK’ndaki Tehdit (m. 106/1), Hakaret (m. 125)- açısından bu süreler müştekiler için Anayasa’nın 36. maddesindedüzenlenen hak arama hürriyetini kısıtlayıcı, engelleyici bir işleve bürünmektedir.
Çünkü kural olarak zamanaşımı süresini aşmamak üzere hakaret ve tehdide maruz kalan kimse fiil ve failin kim olduğunu öğrendiği günden itibaren altı aylık şikayet süresi içinde şikayette bulunduğunda fail hakkında dava açılabilirken, aynı suça basın yoluyla maruz kalan kimse altı aylık şikayet süresi içinde şikayette bulunsa da Basın Kanunun 26/1. maddesine göre şüpheli hakkında en geç iki ay içinde dava açılmazsa kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecek veya iddianame iade edilecek ya da açılan dava bu gerekçeyle düşürülecektir. Bu ise Anayasa’nın 36. maddesinde ifadesini bulan hak arama hürriyeti (herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak sureti ile yargı mercileri önünde davacı …olma hakkına sahip olması) ilkesine aykırıdır.29
Mülga 5680 sayılı Kanunun 35/1. maddesinde dava açma süreleri günlük süreli yayınlar için altı ay, diğer basılmış eserler için bir yıl olup, 765 sy. TCK’nun 109. maddesine göre şikayet süresi de altı ay olduğundan bu husus bir sorun ve eşitsizlik doğurmamaktaydı.30
Sonuç
Basını uzun süre ceza tehdidi altında tutmamak gibi anlaşılır bir maslahatla öngörülen Basın Kanunundaki dava açma sürelerinin gerekliliği tartışmasızdır. Ancak mevcut sürelerin, temel bir hak olan hak arama hürriyetinin (davacı olarak iddia hakkının) “özüne” dokunacak ve “ölçülülük” ilkesine aykırı bir şekilde sınırladığı, basın yoluyla işlenen suçları takipsiz bırakacak kadar yetersiz olduğu, kanunkoyucunun amacının bu olmadığı/olamayacağı da tartışmasızdır. 5187 sayılı Basın Kanununun çıkarıldığı tarihte CMK’nun yürürlükte bulunmadığı, CMK ile davanın açılması prosedürünün iddianamenin iadesi veya kabulüyle daha da uzatıldıdığından, TCK’nun 73. maddesindeki altı aylık şikâyet süresi de gözetilerek Basın Kanununda öngörülen dava açma süreleri rasyonel bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.
1(*)Yargıtay Tetkik Hakimi
? 298 SK. m. 180: “(Değişik fıkra: 10/06/1983 – 2839/61 md.) Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren iki yıl içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.
Kamu davasının açılması izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda izin veya kararın alınması için yapılan müracaat tarihi ile izin veya kararın verildiği tarih arasında geçen süre dava süresi hesabına katılmaz. Ancak, bu süre üç ayı geçemez.”
2 2954 SK. m. 28 (ilk fıkra): “Türkiye Radyo – Televizyon Kurumunun yayınları yoluyla işlenen suçlarda veya haksız fiillerde, yayın tespit yoluyla yapılmışsa, metni yazan veya sesi tespit edilen, bu metni veya tespiti fiilen kontrol eden ve yayını fiilen yöneten ve kontrol eden kişiler sorumludur.”
(son fıkra) “Bu madde kapsamına giren suçlardan ve haksız fiillerden dolayı yayının yapıldığı tarihten başlayarak altmış gün içinde açılmayan davalar dinlenmez.”
3 Basın Kanununun tanımları içeren 2. maddesine göre, Yayımlanmak üzere her türlü basım araçları ile basılan veya diğer araçlarla çoğaltılan yazı, resim ve benzeri eserler ile haber ajansı yayınlarını …ifade eder.”
4 Dar anlamda basın suçları Basın Kanununda düzenlenen ve yalnızca basılmış eserler yoluyla işlenebilen Teslim Yükümlülüğüne Uymamak (m. 10), Zorunlu Bilgileri Göstermeme (m. 15), Teslim Yükümlülüğüne Uymama (m. 17), Düzeltme ve Cevabın Yayımlanmaması (m. 18) gibi suçlardır. Basın yoluyla işlenen suçlar ise başka şekilde işlenebilip, basının araç olarak kullanılması suretiyle de işlenebilen (tehdit, hakaret, iftira, gibi) suçlardır. (Bkz.: Aydın, Murat, Basın Suçlarında Sorumluluk, Adalet Yayınevi, Kasım 2009, Ankara, s. 25-27 v.d.) Yargıtay CGK.’nun kararına göre “basın yoluyla suç işlenmesinden söz edilebilmesi için bir eser meydana getirilmelidir yoksa, sadece kamuya yönelik duyurma, genele iletme amacıyla basın toplantısı düzenlenmesi ve basın mensuplarına açıklamalarda bulunulması yeterli değildir. Çünkü, basın toplantısında yapılan açıklama haber konusu niteliğinde olup, bu konuyu yazılı haber şeklinde kaleme alan, eser haline getiren kişi Basın Yasası açısından sorumlu olacaktır. Basın toplantısını düzenleyen kimsenin bu açıklaması suç konusu oluşturuyor ise, bu eylem genel hükümler gereğince değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır” (CGK. 10.10.2000, 2000/9-185 E., 2000/186 K.) CGK’nun bu kararına atıf yapan Özel Daire de “süreli yayının muhabirine daha sonra yayınlanmış olsa bile röportaj suretiyle görüş açıklamak biçimindeki eylemin basın yolu ile işlenmiş sayılamayacağına” karar vermiştir. (9. CD. 10.03.2010, 2009/18295 E., 2010/2905 K.)
5 765 sayılı TCK’nun 104. maddesinde kamu davasının zamanaşımı, Cumhuriyet savcısı tarafından “mahkemeye yazılan” iddianame ile kesileceği belirtilse de iddianamenin düzenlenme tarihi ile havale tarihi her zaman aynı olmadığından uygulamada bu tarih, iddianamenin hakim tarafından havale edildiği tarih olarak kabul edilmiştir. (Yargıtay 7.CD. 28.09.2005, 2005/6253E,. 2005/15683 K., 11. CD. 30.11.2005, 2005/2559 E., 2005/12605 K.)
6 Maddenin Hükumet Tasarısındaki haline göre (m.177) “İddianamenin mahkemeye verilmesiyle kamu davası açılmış olur.” Gerekçesi “…iddianamenin verilmesi ile kamu davası açılmış olacak ve iddianamenin kabulünü takiben duruşma hazırlığı aşaması başlamış bulunacaktır” şeklinde olduğu halde Meclis Adalet Komisyonunda “kamu davası iddianamenin mahkemeye verilmesiyle değil, kabul edilmesiyle açılacağından, bu durum da 181 inci maddede düzenlendiği” gerekçesiyle 177. madde tasarı metninden çıkarılmıştır. İddianamenin kabulü ve duruşma hazırlığı ise 175. madde olarak yasalaşmıştır.
7 26.06.2004 tarih ve 25504 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
8 5187 sayılı Basın K.’nun 17. maddesine göre “10 uncu maddeye göre teslim yükümlülüğünü yerine getirmeyen basımcı, üçyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.”
9 5680 sayılı Basın K.’nun 35. maddesinde, teslim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde sürenin başlangıç tarihinin suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarih olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığından basılmış eserin Cumhuriyet savcılığına verilmesindeki gecikme, hak düşümü süresini de uzattığı, dolayısıyla basılmış eser Cumhuriyet Savcılığına hiç verilmezse, bu durumda dava açma süresinin de başlamayacağı ifade edilmiştir. Erman, Özek, s. 292
10 Dönmezer, Sulhi, Basın ve Hukuku, 4. Bası, Sulhi Garan Matbaası Koll.Şti., 1976, İstanbul, s. 396
11 T. B. M. M. Tutanak Dergisi, Dönem: 22 Cilt: 52 Yasama Yılı: 2, 9 Haziran 2004 Çarşamba www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_g_sd.birlesim_baslangic?PAGE1=1&PAGE2=1&p4=12065&p5=B
12 Dönmezer, s. 394-395 Gerçekten de 5680 SK.ndaki davaların sür’atle açılıp acele görülmesine ilişkin hükümlerine bakıldığında yoruma gerek olmadığı anlaşılacaktır: Cumhuriyet savcılarının, gerekli görürlerse yapacakları hazırlık soruşturmasını kanuni ve zaruri sebepler dışında en çok bir hafta içinde bitirmeleri lazımdır. İlk soruşturmaya tabi suçlarda bu soruşturma diğer işlerden önce ve en kısa zamanda yapılır ve sona erdirilir (m.37), Bir suçta müşterek olanlardan biri aleyhinde kamu davasının açılması veya mütekabil bir davanın görülmesi önce izne veya karar alınmasına bağlı ise bunlar hakkındaki dava ve soruşturmalar diğerlerinden ayrılır (m.38), Basın Kanununa giren veya basın yoliyle işlenen suçlara ait davalar acele işlerden sayılır ve mahkemelerin senelik tatil günlerinde de görülür. Maznunun ikametgah itibariyle mahkemeye çağırılabilmesi için gerekli zaman gözetilerek, duruşma için en yakın gün tayin edilir. İddia ve müdafaalar ve deliller birden söylenir ve gösterilir. Duruşmalar, işin en az gerektirdiği müddetten fazla bir zamana bırakılamaz (m. 39), Basın Kanununa giren veya basın yoliyle işlenen suçlara mütaallik davalara Yargıtayda diğer işlerden önce bakılır (m. 40) 5187 sayılı Basın K.nun 27. maddesinde de basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlara ilişkin davaların acele işlerden sayılacağı düzenlenmiştir.
13 Erman, Özek, s. 289
14 “Madde ile basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlardan dolayı bu alanda faaliyet gösterenleri uzun süre ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakmamak ve böylece basın özgürlüğünü güvence altına almak amacıyla söz konusu suçlar nedeniyle açılacak davalar sürelere bağlanmıştır. Bu süreler hak düşürücü süre olarak düzenlenmiş ve böylece Türk Ceza Kanununun dava zaman aşımı ile ilgili hükümlerinin bu süreler yönünden uygulanması önlenmiştir.” http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss456m.htm
15 Madde gerekçesine göre “Maddedeki hükümler belirtilen sürelerde kamu davasının açılması lüzumunu açıklar. Nazariyatta (öğretide) hak düşürücü süre denilen bu müddet her ne olursa olsun geciktirildiğinde artık dava açılamayacağı gibi CMUK.’nda gösterilen maddelerden farklı bulunduğundan eski hale getirme usullerinden de faydalanılamaz. …Bu süreler zamanaşımından farklı olduğundan zamanaşımını durduran veya kesen sebepler tabiatıyla uygulanmayacaktır.(Tüzün, Fehmi/Özden, Cahit, Basın Kanunu, Yıldız Matbaası, 1955, Ankara, s. 41, 42)
16 “Uygulamada, amacı sadece kanuna aykırı bazı suçları işlemek üzere çıkarılan bazı dergilerin sorumlu müdürleri, suçtan dolayı savcılıkça aranmalarına rağmen bulunamamakta, kaçıp kaybolmakta ve 3 ayı geçirdikten sonra ortaya çıkmaktadırlar.” Dönmezer, s. 395
17 Örneğin TCK’nun 299, 301, 305 (Suç savaş hâli dışında işlendiği takdirde), 306. maddelerinde düzenlenen suçlar nedeniyle kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
18 “…izin verilmesi için başvuruda bulunma tarihi ile gerekli izinin verildiği tarih arasında geçen 4 günlük süre 6 aylık dava açma süresine eklendiğinde 5680 sayılı Yasanın 35. maddesinde öngörülen dava süresi geçtikten sonra kamu davası açıldığının anlaşıldığı, somut olayda 4 gün içerisinde izin alınmış olup, izin alma süresi 2 ayı geçmediğinden, 6 ay olan dava açma süresine 2 ay ilave etmenin söz konusu olamayacağından 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararında isabetsizlik görülmediği cihetle yazılı emre dayanan tebliğnamedeki bozma isteğinin reddine karar verildi. (9. CD. 6.10.1994 – 5877/5884, nakleden, Çetin, Erol, Son Değişikliklerle Basın Hukuku, 3. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Mayıs 2007, Ankara, s. 83
19 http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss456m.htm
20 “Yurt dışında, devletin itibarını sarsacak faaliyetlerde bulunmaktan sanık Y. hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılamaları sonunda, davanın sukutu hak müddeti geçtikten sonra açılmış bulunması nedeniyle CYY’nin 253. maddesi uyarınca düşürülmesine dair … kararın; Sanığın üzerine atılan suçun niteliği ve TCY’nin 102. maddesinin son fıkrası hükmü nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar ittihaz edilmiş bulunmasında isabet görülmediğinden bahisle CYY’nin 343. maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının …yazılı emrine atfen …Daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla incelendi:
… Mahkemesince, 5680 sayılı Basın Kanununun 35. maddesinde belirtilen 6 aylık sukutu hak müddetinde dava açılmadığından bahisle düşme karan verilmiştir. TCY’nin 102. maddesinin son fıkrasında ise; bu kanunun ikinci kitabının bilinci babında yazılı ölüm veya müebbet yahut muvakkat ağır hapis cezalarının müstelzim cürümlerin yurt dışında işlenmesi halinde dava müruruzamanının olmayacağı hükme bağlanmıştır. Bu maddede sukutu hak süresinden bahis yoktur. Sukutu hak ile zamanaşımı birbirinden ayrı müesseseler olup birisine ilişkin hükmün diğerinde uygulanması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerde, …bozma sebebi varit görülmediğinden, istemin CYY’nin 343. maddesi uyarınca reddine, (9. CD. 25.2.1987 – 550/1166, nakleden, Çetin, Erol, s. 83
21 Erman, Özek, s. 290-291
22 Kanun gerekçesine göre değişikliklerin nedeni: “…Son yıllarda yayın organlarındaki artış ve hazırlık soruşturmalarının çeşitli nedenlerle tamamlanamaması ekseri halde Basın Kanununun 35 inci maddesindeki üç ve altı aylık sürenin sona ermesine neden olmakta, bu yüzden de basın yolu ile işlenmiş millî güvenliği, birliği ve menfaatleri zedeleyici pek çok suç hakkında dava açılamadığı gibi süresi geçtikten sonra açılmış olan davalarda hak düşürücü sürenin geçmiş bulunması nedeniyle ortadan kaldırılmak suretiyle bunlar cezasız kalmaktadır.” (Danışma Meclisi, S. Sayısı: 561, Sahife: 9, aktaran; Erman, Özek, s. 289)
23 Burada dikkati çeken bir tezat, 5680 sayılı Kanunun 35. maddesindeki süreleri değiştirerek uzatan 2950 sayılı yasanın 10.11.1983 tarihli, 5187 sayılı Kanunda öngörülen sürelerin fazla olduğu gerekçesiyle örnek gösterilerek uyum sağlanan 2954 sayılı Türkiye Radyo Ve Televizyon Kanununun11.11.1983 tarihli olmasıdır.
24 “Dosyada yer alan yakınma dilekçesinin C. Başsavcılığına verilme tarihi 13.2.2006 olup, suçun C. Başsavcılığınca en geç bu tarihte öğrenildiği ve bu durumda kamu davasının bu tarihten itibaren 2 ay içerisinde açılması gerektiği anlaşılmasına karşın, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itirazın incelenme tarihinde 2 aylık dava açma süresi geçirilmiş bulunulduğundan itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, kabule karar verilmesi yasaya aykırı…” (4. CD. 03.10.2007, 2007/5270 E., 2007/7695 K.)
25 27.10.1995 tarih ve 4125 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun İle Siyasi Partiler Kanunu ve Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un geçici 6. maddesindeki “Seçim suçlarından doğan kamu davası, seçimin bittiği tarihten itibaren üç ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz” hükmünün ise sadece 20. dönem milletvekilliği genel seçimlerine ilişkin geçici bir düzenleme olduğu kabul edilmiştir. (Yargıtay CGK, 15.6.2004, 2004/8-114 E., 139 K., Karar için Bkz.: Yalçın Çiflik, Filiz, Seçim Suçları ve Cezaları, Adalet Yayınevi, 2008, Ankara, s. 268-272)
26 5353 sayılı yasayla değişik CMK’nun 174. madde gerekçesi: “İddianamenin iadesi üzerine Cumhuriyet savcısının izleyebileceği iki yol bulunmaktadır. İlki, iade kararında belirtilen eksiklikleri giderdikten, hatalı noktaları düzelttikten sonra yeniden iddianame düzenlemektir. Eksiklik ve yanlışlıklar giderildikten sonra, artık mahkeme yeni ve başka sebeplere dayanarak yeniden iade edemez. İkinci yol ise iade kararına karşı itiraz kanun yoludur. İtiraz merciinin kararı kesin olduğundan, Cumhuriyet savcısını da mahkemeyi de bağlayacaktır.
İddianameyi iade için öngörülen süre, kesin bir süredir. Bu süre içinde iade edilmeyen iddianame artık kabul edilmiş sayılır. İlk iade kararında belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez. Bu nedenle, mahkeme, olabildiğince titiz bir inceleme ile, iadeye konu olabilecek bütün hususları belirlemelidir. İade süresinin onbeş gün olması bu tür bir incelemeyi mümkün kılacaktır. İade sebebi olarak gösterilen eksiklikler tamamlanmadan ve hatalı noktalar düzeltilmeden, adeta aynı iddianamenin yeniden mahkemeye verilmesi halinde, mahkeme bu iddianameyi de iade edebileceği…”
27 Nitekim yerel mahkemece verilen bir kararda “CMK nın 174 ve 175 maddeleri ile 5187 sayılı yasanın 26. maddesinde belirtilen dava sürelerini, …fiili olarak kısalttığı söylenebilir. Ancak, bu kısaltma sonradan yürürlüğe giren yasa hükmüile olmaktadır. Bu sürenin yasada belirtilmeyen ancak pratikte karşılaşılan sorunlar yada hakkaniyet değerlendirmeleri ile sanık aleyhine olarak uzatılması mümkün değildir. Sürenin belirtilen durumlarda yetersiz olduğu, düşünülüyorsa bu yasa koyucunun gözeteceği bir husustur. Nitekim, 5187 sayılı yasadan önce yürürlükte bulunan 5680 sayılı basın yasanın 35. maddesine dava süreleri “6 ay” ve “1 yıl” olarak düzenlenmiş idi.
Suç tarihi 21.11.2005-27.11.2005, şikayet tarihi 02.12.2005, ilk iddianame düzenlenme tarihi 01.02.2006 olup, 10.02.2006 tarihinde mahkemeye sunulduğunu, mahkememizin 14.02.2006 tarihli iddianamenin iadesi kararı üzerine, belirtilen eksiklikler giderilerek 21.02.2006 tarihinde iddianame düzenlenip, 24.02.2006 tarihinde mahkememize gelmekle iddianamenin 27.02.2002 tarihinde kabul edildiği görülmüştür. Buna göre, suç tarihi ve ihbar tarihinden itibaren hak düşürücü süre geçmiş olduğundan kamu davasının düşürülmesine” karar verilmesi (Bağcılar 2. Asliye Ceza Mhk. 18.5.2006,2006/67-383) üzerine, C. savcısı “iki aylık süre içerisinde soruşturma işlemlerini bitirip düzenlediği iddianame ile dava açma iradesini ortaya koyduktan sonra iddianamenin eksiklik nedeniyle iade edilmesi halinde C. savcısı eksiklikleri gidererek yeniden iddianame düzenleyecektir. Bu ikinci soruşturma sadece eksikliklerin giderilmesi niteliğindedir. 5271 SK ile hukuk sistemimize yeni giren iddianamenin iadesi kurumu ile 5187 SK’da öngörülen dava açma sürelerini
birlikte değerlendirip Basın Kanununda Cumhuriyet Savcısına tanınan dava açma sürelerini
kısıtlamayacak şekilde yorumlamak gerektiğinden” kararı temyiz etmişse de, Özel Dairece yerel mahkeme kararı yerinde görülerek onanmıştır. (7. CD.26.01.2010, ,2007/17290 E., 2010/561 K.)
28 Yargıtay 4. CD’nin “5187 sayılı Basın Yasasının 26/1. maddesinde basılı eserler yoluyla işlenen suçlarla ilgili ceza davalarının açılmasına ilişkin …hak düşürücü nitelikteki sürelerin, yasa koyucu tarafından 1412 sayılı C.Y.Y.nın yürürlükte bulunduğu dönemde kabul edilerek 26.06.2004 tarihinde yürürlüğe girmesi ve 1412 sayılı C.Y.Y. uygulamasında kamu davasının iddianamenin düzenlendiği tarihte açılmış sayılması karşısında, … 2 aylık dava açma süresinin, sonraki herhangi bir yasayla değiştirilmediği ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı C.Y.Y.nın 175. maddesi hükmünün, 5187 sayılı Basın Yasanını düzenleyen yasa koyucunun amacına aykırı biçimde yorumlanması suretiyle kısaltılmayacağı…” (4. CD. 05.10.2009, 2008/2426 E., 2009/15457 K.) yönünde bir-iki kararı olsa da, özel dairenin uygulaması 5187 sayılı Kanun açısından da kamu davasının CMK’nun 175/1. maddesine göre iddianamenin kabulüyle açılmış olacağı, dolayısıyla iki ve dört aylık sürelerin buna göre hesaplanacağı şeklinde yerleşmiştir.
29 Anayasa’nın 36/1. maddesine göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” “Temel Hak Ve Hürriyetlerin Sınırlanması”nı düzenleyenAnayasa’nın 13. maddesinde ise “(Değişik madde: 03/10/2001-4709 S.K./2. md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Buna göre Anayasa’nın 36/1. maddesinde hak arama hürriyetini (davacı olarak iddia hakkını) sınırlayan bir hüküm bulunmamaktadır. Basın hürriyetine ilişkin 28 v.d. maddeler dava açma sürelerine dayanak gösterilse bile temel hakların “özüne dokunmama” ve “ölçülülük” ilkelerine aykırıdır.
30 “Şikayet süresi Ceza Kanununun 109. maddesine göre şikâyet hakkının kullanılmasıyla ilgilidir. Basın Kanununda öngörülen 1 yıllık süre ise, davanın açılmasına ilişkindir. Belirtilen nedenledir ki, işlenilen takibi şikâyete bağlı suçu öğrenen şikâyetçinin 6 aylık şikâyet süresi içinde şikâyette bulunmaması durumunda, dava açma süresi geçmemiş olmasına rağmen, yine de şikâyet üzerine dava açılamaz. Sadece şikâyetçi 6 aylık süre içinde şikâyetini yaptıktan sonra, kamu davasının 1 yıllık dava açma süresi içinde açılması gerekir. 1 yıllık sürede kamu davası açılmadığı takdirde, şikâyetçinin şikâyette bulunmasına rağmen dava açma süresi geçtiği için kovuşturma yapılamaz. Buna karşılık, kişinin 6 aylık sürede şikâyet hakkını kullanmasına rağmen, Cumhuriyet Savcılığınca 1 yıllık dava açma süresinde kamu davası açmaması halinde, yine o yayın hakkında takibat yapılamaz. Günlük süreli yayınlar açısından ise, şikâyet hakkı süresi ile dava açma süresi aynı olduğu için, gerek şikâyetin, gerek dava açılmasının, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihi izleyen 6 aylık süre içinde gerçekleştirilmesi gerekir.” Erman, Özek, s. 296